29 Kasım 2020 Pazar

Yemediğini Yedirme


 


 Yemediğini Yedirme

Ekonomi Gazeteciler Derneği, Güvenilir Ürün Platformu, Yapder ve pek çok Dernek Başkanı Celal Toprak Güvenilir Ürün Platformunda moderatörlük görevi üstlendiği panelde, gıda sektörüne, gıda üreticilerine sağlıklı olması gereken  ürünlere atıf yaparak “Yemediğini-Yedirme” Ailenin kendinin yemediği gıda ürünü tüketiciye yedirme” dedi.

CNR Fuar merkezinde 25-28 Kasım 2020 tarihlerinde düzenlenen Gıda -İçecek Ürünleri ve Ambalaj Fuarında, Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği (YAPDER) bünyesinde Güvenilir Ürün Platformu (GÜP) tarafından gerçekleştirilen “Pandemide Markalaşma ve Pazarlama Stratejileri” panelinde, Güvenilir Ürün Platformu Başkanı Celal Toprak moderatör, Ceylanpınar Süt Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Ceylan, Dinçer Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Tevfik Dinçer, Seydioğlu Genel Müdürü Mehmet Göksu Panelist olarak yer aldılar.

Herzamanki gibi Celal Toprak’ın hiperaktif moderatörük yaptığı fevkalade akıcı geçen ve ilgi odağı olan panelde kırık gıda sistemine olan güveni yeniden inşa etmenin ilk adımları olarak gıda endüstrisine düşen konular açıklandı.  

Daha şeffaf bir tedarik zincirine acil ihtiyaç olduğu kabul edilen ürünleri tüketen günümüzün bağlantılı müşterisi, raflardaki ürünlerle ilgili her şeyi öğrenebilmeyi bekliyor - içinde ne var, nerede üretiliyor ? ve diyetleriyle ilgili bilinçli seçimler yapmalarına nasıl yardımcı oluyor? Ürünlerindeki bileşenler nereden geliyor? 

Tüketiciler, yiyeceklerinin nasıl üretildiğini ve bunun insanlar ve çevre üzerindeki etkisini bilme hakkına sahiptir. Yiyeceklerimizdeki birçok içerik dünyanın en fakir ve en gıda güvencesi olmayan insanları tarafından yetiştirilmektedir. Karşılaştığımız en acımasız ironilerden biridir.

Övgüyü hak eden şirketler içeriklerinin hangi koşullar altında üretildiğini bilmiyorlarsa nasıl anlamlı politikalar oluşturabilirler? Tüketici, şirketlerin bileşenlerini nereden temin ettiğini bilmiyorsa, o zaman şirketleri taahhütlerinden sorumlu tutabilir miyiz?

Gıda üreticileri, bilme ve gösterme konusunda daha proaktif hale gelmelidir.  Hükümetlerin gıda şirketlerinden sağlam çevresel, sosyal ve yönetişim açıklamaları talep etmesi gerekir ve yatırımcılar bu bilgilere göre hareket etmelidir.   

Panelde konuşmacıların ifade etdikleri gibi; Sürdürülebilirlik başarılı bir marka oluşturmak, kurumsal sosyal sorumluluk bir halkla ilişkiler aracından daha da fazlasıdır. Günümüz tüketicileri, marka stratejisi için vazgeçilmez kılan sürdürülebilir iş uygulamalarına sahip şirketler arıyor.



Artık şirketlerin yüksek kaliteli ürünler üretmesi veya satması yeterli değil. Günümüz markaları, dünyayı daha iyi bir yer haline getirme çabalarıyla giderek daha fazla ölçülüyor. İnsanların sosyal ve çevresel değişim kurumsal sosyal sorumluluğu temel iş stratejilerinin bir parçası yapan şirketlerin, bu tür planları olmayan kuruluşlara göre daha fazla alanda daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor. 

İnsanları ve toplulukları olumlu etkilemenin yanı sıra, bu girişimler doğrudan marka farklılaşması, müşteri sadakati ve çalışan bağlılığı ile ilişkilendiriliyor. Şirketlere Dünyayı etkisi altına alan Pandemi sürecini yaşadığımız ekonomik kriz durumunda, şüphe duyan çalışanların önemli sorunlara katkıda bulunmalarına yardımcı olan bir şirkete daha sadık kalacaklarını işletmeyi olumlu sosyal etki için bir güç olarak görüyor.


Panelde misyon ve amaçlarını sürdürülebilir değerlerle bütünleştiren ve çevresel ve sosyal hedefleri işleriyle bağlantılı şekillerde destekleyen, markalaşan sürdürülebilir ürünlerini ve uygulamalarını başarılı bir şekilde anlatan geçmişi 50-60 yıla dayanan panelistlerin firmaları potansiyel bir pazardan pay almaya hak etdikleri gibi, tedarikçilerindeki ve üreticilerindeki çalışma koşulları konusunda şeffaf olmalarını ve küresel tedarik zinciri ağlarında çalışma koşullarında, çevre sağlığı ve güvenliğinde insan hakları uyumluluğunu dile getirdiler. 

İtibar ölçümlerine uygun marka itibarlarını şekillendirebilecek tüm faktörlerin olmazsa olmaz koşulları anlatan panelistler.   tüketicilerin, benzersiz beslenme ve kişisel sağlık hedeflerine daha agresif bir şekilde ulaşmalarına yardımcı olacak özelleştirilebilir yiyecekler, içecekler ve diyet çözümleri aradıkların bilincinde olduklarını bu şekilde varlık gösterdiklerini vurguladılar.



Moderatör Celal Toprak sağlıksız yiyecek ve içecek ürünlerinin satış ve pazarlamasının hangi koşullar altında sorumsuz olduğunu ahlak kavramından yola çıkarak, firmaların hem piyasa hem de piyasa dışı çevrelerde insanların özerkliğine saygı gösterme ve zarar vermeme ilkesine bağlı kalma görevleri olduğunu savundu 

Gayretli çalışmaları sonucunda oluşturulan panelde Güvenilir Ürün Platformu (GÜP) yönetim kurul üyesi Elif Aşlamacı Gıda ürünün önemine dikkat çekerek sağlıklı ürün için derneklerinin çalışma misyonunu vurguladı.

Gerçekdende kanımızca Koronavirüsün katlanarak yayılması, markaların pazarlama stratejilerini neredeyse tamamen hareket halindeyken değiştirmek zorunda kalmasına neden olması, markaların bu salgının ortasında benimsemesi gereken yaratıcı pazarlama stratejisine ihtiyaç duyulmasıdır.



COVID-19 salgının, dünyaya yayılmasını kontrol etmek ve eğriyi düzleştirmek için daha katı önlemler almaya zorladı. Bu tür sıkıntılı zamanlarda, markaların hedef kitleleri ile ilettikleri anlatının mantıklı olmasını sağlama sorumluluğu vardır ve bu da pazarlamacılar için zorluk teşkil etmektedir. Pazarlama kampanyalarını değiştirmek ve pazarlamaya tamamen yeni bir yaklaşım benimsemek zorundalar. Markaların empati kurması gerekse de küresel krize karşı tarafsız bir duruş sergilemeleri gerekiyor.

Hedef kitleleri üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurarak doğru mesajı yaymak markaların sosyal sorumluluğudur. Birçok marka bunu sosyal mesafeyi ve diğer güvenlik önlemlerini teşvik eden iyi düşünülmüş kampanyalar yoluyla ve diğerleri bağışlar sunarak gerçekleştirdi. Etkileşimi Artırmak için Sosyal Medyayı Kullandı. Ruh sağlığına öncelik veren mesajı yaymak için Influencer pazarlamayı kullanarak sağlık korumasına destek verdi.

COVID-19 için pazarlama kampanyaları ve mesajlar hazırlarken, satışlarını sürdürmek, hedef kitleye değer katmak çok önemli. COVID-19 Pandemi, "dijitale geçme" hızımızı hızlandırdı ve birçok çevrimiçi sektöre yeni bir güç verdi. 

Daha önce  Zoom'a hiç bu kadar bağımlı olmamıştık, bu da dijital pazarlamacılar olarak teknolojiye olan bu yeni güveni kendi yararımıza kullanan kararlar almak istediğimiz anlamına geliyor. Pazarlama planı içinde yeni stratejileri gerektiriyor.

Panel katılımcıların soru ve katkılarından sonra destek verenlere sertifika verilerek devam etdi. Toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.


yilmazparlar@yahoo.com

19 Kasım 2020 Perşembe

Bal Gibi Sempozyum


  Bal Gibi Sempozyum

Tarımın dayandığı canlı ekosistemlerin korunmasında kilit rol oynayan, tarım ve bahçecilik endüstrilerin kıvılcımı arıcılık sempozyuma katılımın rekor düzeyde olması, insanların daha sağlıklı, doğal sağlık ürünleriyle refah arzusunda olduğunu doğruluyor. 


Yüksek katılım ile gerçekleşen “Kovandan Sofraya Arıcılık ve Arı Ürünleri” Sempozyumu; Başkanlığını Celal Toprak’ın ( EGD Ekonomi Gazeteciler Derneği Başkanı) yaptığı Güvenilir Ürün Platformu,Türkiye Arıcılar Birliği ile birlikde Aslı Elif Tanuğur Samancı’nın kurucularından olduğu BEE’O desteği ile düzenlendi. 

Sempozyumun İncisi Türkiye Arıcılar Birliği Başkanı Ziya Şahin’in gündemle örtüşük olan sözüydü. “Arıcılık sektöründe Corana’ya yakalanan yok” Pandemi sürecinde; Bal, propolis başda olmak üzere arı ürünlerin bağışıklık sisteme getirdiği olağanüstü yararını vurguladı.. 

Sempozyumun ana moderatörü Celal Toprak Yaşamlarımız, gıda ve beslenme güvenliğimiz, çevremiz ve evrimimiz için temel olduğu, önemini vurgulamak için bu sempozyumun  fırsat olduğunun altını çizdi.

Arılarla ilgili geleneksel yerli bilginin rolü ve arıcılardan arı tüketicilerine geçiş ve hatta geleneksel tıp ve arılar sayesinde daha geniş ürün ve hizmet çeşitliliği, kamuya açılan pencere olarak, Basınıda ilgilendirdiğini bu konuda kendi payımıza düşen hizmeti, desteği vereceğimizi söyledi. 

Türkiye’de arıcılığın durumu ve mevzuatlar, dünyadaki gelişmeler ayrıca Anadolu arı ürünlerinin farkı ana başlıkların ele alındığı sempozyumda. 


Akademik çevrelere yaptığı desteklerler ile bilinen BEE’O Kurucusu ve Genel Müdürü Aslı Elif Tanuğur Samancı kapsamlı bir sunu yaptı. 


Arı ürünlerin globalde 3 trilyon dolarlık bir pazardan pay aldığını, Sekiz milyon arı kovanımız ve 70 bin arıcımızın olduğunu söyleyen Aslı Elif Tanuğur Samancı, Dünya’da arıcılık ve arı ürünleri anlamında çok önemli bir potansiyele sahib olduğumuzu, Arı ürünleri özellikle propolis önümüzdeki yıllarda hem talebi hem de tüketimi artacak doğal ürünler olacağını belirtdi.


Aslı Elif Tanuğur Samancı, “Yerli üretim ve ihracat yapan firmalara teşvikler var, bunlar daha da arttırılmalı. Dünya’nın ikinci arıcılık ülkesi olarak arı sütü, propolis, polen gibi katma değerli arı ürünlerinin standardı ülkemiz tarafından hazırlanmalı ve dünyaya örnek teşkil edecek şekilde sunulmalı. Bu konuda, ülkemizde yeterli kalitede ürün, donanımlı akademisyenler, yeterli alt yapıya sahip kamu kurumları, firmalar ve eğitimli arıcılarımız mevcut. Hep birlikte el birliği ile Anadolu ürünlerini Dünya markası yapmak için çalışmalıyız. Bu konuyu bir devlet politikası ve stratejisi olarak ele almalıyız.”şeklinde konuşmasını slaytlarla destekledi.

Yurtiçi ve yurtdışından 2000’in üzerinde kişinin katıldığı webinarda BEE’O ve Uluslararası Apiterapi Federasyonu Başkanı Ali Timuçin Atayoğlu, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Nevzat Artık, Türkiye Arıcılar Birliği (TAB) Genel Başkanı Ziya Şahin, Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Selman Ayaz konuşmalarında;

Ar-Ge çalışmaları yapılması gerektiğini, Endemik bitkilerde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olarak, doğal ürünlerimizi insanlarımızla buluşturmanın şart olduğunu, arı ürünlerinde kodeks çalışmalarının çok hızlı ilerlediğini, ilgili bakanlığın sahte bal başta olmak üzere hileli ürünlere açılan savaşları ve daha pek çok konuyu işlediler.     

Tüm gün süren sempozyumdan çıkardığımız özet anlayış; Arıcılık yeşil hareket olarak doğaya dönüşü, arıların biyolojisi ve balın kalitesinin artırılması, tamamlayıcı veya alternatif tıbbın ve hatta kendi kendine ilaç tedavisinin hasta için öneminin bilinci, üretilen birçok bitkisel ürün veya madde insan organizması için iyileştirici niteliklere sahip oluşu, apiterapinin yardımcı ilaçlarla iyileştirmede uygulanan tıp dallarından biri olduğu, ıslah stokları için hibrit tohumları elde etmemize yardımcı olan arılar olduğunu, yüzyıllar boyunca, arıcılık, kırsal ve yerli toplulukların geçim kaynaklarına katkıda bulunduğunu, önemli sosyal, ekonomik ve çevresel faydalar sağladığını, geçim kaynağından ziyade bir yaşam tarzı olduğunu. Arıların, tozlaşmada ve tarımsal ürünlerin verimini ve kalitesini artırmada hayati bir rol oynadığını,öğrenmiş olduk. 

Gerçekdende, Arıcılık, tarımsal üretimin, gıda güvenliğinin ve çevrenin iyileştirilmesine yardımcı olurlar. Biyolojik çeşitliliği için çok önemli olan arılar insana yakışır işlerin ve gelirlerin önemli bir kaynağıdır.


yilmazparlar@yahoo.com


29 Ekim 2020 Perşembe

Tunç Soyer-Yerli Tohuma Sahip Çıkalım


   Yerli Tohuma Sahip Çıkalım

Başkanlığımı Celal Toprak’ın yaptığı Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) üyeleri ile “Yerel Kalkınma Modeli” başlıklı online toplantıda bir araya gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer;  Ülke olarak yerel tohumlara ve yerel hayvancılığın geliştirilmesine çok ihtiyaç olduğunu, Yerelde tohum ve hayvancılık rekabet gücünü arttırdığını, Türkiye ve dünyaya pazarlamak üzerine kurulu bir tarım stratejisi benimsediklerini vurguladı.

Gerçekdende "Covid-19 salgını bariz bir şekilde ülkemizde tarım politikası değişikliğine gidilmesi gerekdiğini gösterdi. Öncelikle gıda maddelerine yoğun ilgi gösterilmesi, sorunun çok boyutlu önlemlerle giderilmesini zorunlu kılmaktadır

Tarım sektörü stratejik bir sektördür. Gıda ve su, insanlar için en önemli ihtiyaç maddeleridir..Ülke düzeyinde arazi kullanım ve tarımsal üretim planlaması yapılmalı, tarım üretim miktar artışı, ürün çeşidi ve üretim sürekliliği sağlayan planlamalar yapılmalı.

Tarımsal ürün ithalatı sıfır seviyeye çekilmeli, girdi maliyetlerin düşürülmesi, ürüne  desteklerinin artırılması şart olduğudur. Tarım  insanların sosyo- kültürel yaşamlarını değiştirip şekillendiren farklı etmenleri mevcutdur. Tarım, yaşamın kaynağıdır.

insanlığın varoluşundan bugüne kadar önemini korumaktadır. Yaşam devam ettiği sürece de önemini koruyacaktır. 

Toplantı moderatörlüğünü yapan Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Başkanı Celal Toprak, yaşadığımız pandemi döneminde yerel kalkınmanın daha da öne çıktığını söyledi. Başkan Toprak “İzmir’de bu konuda somut adımlar atılıyor. Başkan Soyer ile bunları konuşmak istedik. İzmir’de atılan adımları birinci ağızdan dinlemek için buradayız” dedi.

 İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, yerel kalkınmanın bugüne kadar birbiri arasına duvar örülmüş, şehirlerdeki milyonlarca yurttaş ile alın teriyle ekmeğini kazanan üreticiler arasında bir köprü vazifesi gördüğünü ve bu köprüyü daha da güçlendirmeye devam edeceklerini söyledi. Yerli tohuma sahip çıkmak, üretilen ürünü işlemek ve katma değerini yükseltmek, üreticilerin kooperatif veya birlikler çatısı altında örgütlenmesini sağlamak, ürünleri tüm Türkiye ve dünyaya pazarlamak üzerine kurulu bir tarım stratejisi benimsediklerini vurguladı.

 İzmir özelinde yerel kaynaktan bahseden Başkan Tunç Soyer, “İzmir’in tarımsal büyük zenginlikleri ve değerleri var. Turizm anlamında da olağan üstü potansiyelleri var. Biz bu iki değeri ortaya çıkararak gücünü arttırmak ve bir yandan da ortaya çıkacak böyle bir tabloyu dünya ile entegre etmek için bir çalışma yapma ihtiyacı duyuyoruz. Amacımız dünyadan ilham alan ama aynı şekilde dünyaya ilham olan bir kent olmayı planlıyoruz” dedi.


 Tarımla turizmle ilgili birçok şey yaptıklarını vurgulayan Başkan Tunç Soyer, “Hepsinin arka planında en çok kafa yorduğumuz meseleyi söyleyeyim: O da demokrasi. Bugün dünyanın içine düştüğü sorunların büyük bölümü giderek otoriterleşen bir popülist iklimin hâkim olmasından ileri geliyor. Bu, ne yazık ki demokrasinin erdemlerinden, değerlerinden uzaklaşmayı da beraberinde getiriyor. Öyle olunca her koyun kendi bacağından asılıyor” şeklinde konuştu ve şöyle devam etti:

 “Eskiden tarım sadece tarlada ürün yetiştirmekten ibaretti dolayısı ile sadece ziraat biliminin konusuydu. Günümüzde tarım iletişimle, endüstriyel tasarımla, pazarlamayla ilgili bir sektör. Şunu bilmeliyiz ki ziraat bilimiyle ve toprağı eken insanla ile sınırlı bir şey değil tarım. Bir yandan bilimsel eşitliliği de işin içine katmayı başarmalıyız. Diğer yandan ise sürecin başından itibaren tohumdan ihracata kadar olan sürecin her bir etabının birbiri ile olan bağını ortaya çıkartarak o bağların biçimlenmesini ve arasındaki ilişkinin güçlenmesini sağlayarak sürdürmek zorundayız. Bunun olabilmesi ancak demokrasi ile mümkün.”

Ülke olarak yerel tohumlara ve yerel hayvancılığın geliştirilmesine çok ihtiyaç olduğunu anlatan Tunç Soyer, coğrafyanın iklimine, genetik kodlarına, geçmişine ve kültürüne çok daha uygun olduğunu ifade etti. Aynı zamanda bunların rekabet gücünü de arttıran imkanlar sunduğunu söyledi.

Soyer bu süreçte çok önemli başarılar elde edildiğinin altını çizerek, “Saksıda yetiştirdiğimiz bir avuç karakılçık buğdayı ile başlattığımız süreç bugün bin dönümün üzerinde bir üretime dönüştü. Bugün İzmir’in birçok ilçesinde kara kılçık yetiştiriliyor. Yerel tarımın korunması sahiplenmesi ve desteklenmesi üzerinde durmamız gereken çok önemli bir konu. Küçük üreticinin, aile çiftçisinin üretimine destek olmayı ve böylece başka bir tarımın mümkün olduğunu göstermeyi hedefliyoruz. Küçük üreticiyi desteklemek için çıktığımız yolda bir sembol oluşturduk.  Endüstriyel tarım dışında çiftçiyi yaşatmamız, kooperatiflere sahip çıkmamız gerekiyor. Biz kooperatifleri açık çek verdik. Ne üretirseniz alacağız diye. Yoksa üretim yaptıramayız” dedi ve şu noktaların altını çizdi:

 “Yerel tarımın korunması sahiplenmesi ve desteklenmesi üzerinde durmamız gereken çok önemli bir konu. Ne zaman küçük üretici toprağından hayatını idame ettirecek bir gelir sağlayamıyor o zaman köyden göç başlıyor ve o kadim kültür zayıflıyor ve köklerinden kopmaya başlıyor. Küçük üreticiyi desteklemek zorundayız. Kent dengesini sağlayabilmek ve tüketicinin sağlıklı ve çeşitli ürünlerle buluşması açısından küçük üreticiyi yaşatmak zorundayız. Buda kooperatifçilikten geçiyor. Üreticinin ürününü işlemek mutlaka katma değer bir ürüne dönüştürmeye ihtiyaç duyuluyor. Sonraki süreç ise işlenen ürünün uluslararası alanlarda pazarlanması. Böylelikle üretici kooperatiflerimizin de gücü artacak.”



 Dünyanın en büyük tarım ürünü ihracatçısı listesinde Hollanda’nın ikinci sırada olduğunu belirten Başkan Soyer, “İzmir tarihi boyunca Ege Bölgesi ile var olmuş. İzmir’i İzmir yapan şey aslında Ege’dir. Ege, tarih boyunca üzümünü, incirini, her şeyini İzmir üzerinden dünyaya pazarlayabilmiş. Hollanda dünyanın en büyük ikinci tarım ihracatçısı ülke konumunda. Ege Bölgesi Hollanda’dan biraz daha büyük ama Ege Bölgesi gibi bereketli bir coğrafya Hollanda’nın çok daha gerisinde. Bunu hazmedemiyoruz. Ve bunu değiştireceğiz. Kısacası biz bulunduğumuz noktayı hak etmediğimiz için yerel kalkınmaya önem veriyoruz. Bu dört ilke çerçevesinde sürdürdüğümüz tarım politikalarının yerelden kalkınmamızın önünü açacağını düşünüyoruz ve her biriyle ilgili birçok projeyi hayata geçiriyoruz. Tarım konusunda sürdürdüğümüz bu çalışmaları turizm için de yapıyoruz. İzmir’deki turizm aktörlerinin sesini dinliyoruz ve birlikte bir turizm planlaması yapıyoruz” dedi.

Adını ‘Halkın Bakkalı’ koydukları mekânlar açtıklarını da belirten Tunç Soyer.”Bu mekânlarda sadece kooperatiflerimizin ürettiği ürünleri satıyoruz. Türkiye’nin birçok üretici tarımsal kalkınma kooperatifinden ürün geliyor. Artık bu pazarlamayı sanal ortam üzerinden güçlendireceğiz. Bunun yazılımıyla ilgili çalışma tamamlanmak üzere. Önümüzdeki günlerde sadece iç piyasada değil, yurt dışına da ürünlerimizi pazarlayacağız. Burada özellikle ürünün işlenmesiyle elde edilen yeni endüstriyel ürünlerin olmasına gayret ediyoruz. Örneğin biz mandalina kurusu yapmıştık. Bu sayede ürün yaklaşık beş-altı misli değer kazandı. Daha önce bu ürün üreticinin elinde kalıyordu ”dedi.

yilmazparlar@yahoo.com


Kaynak; Net Haber Ajans


28 Ekim 2020 Çarşamba

Saype-Duvarların Ötesinde Dev Eller


   Duvarların Ötesinde Dev Eller 

Dev Fransız sanatçısı Guillaume Legros ( Saype)’nin, dağları, tarlaları süsleyen, en iyi dronlar tarafından görülebilen, devasa biyolojik olarak parçalanabilen eserlerinden, yeni projesi “Duvarların Ötesi” İstanbul’da

Dünyanın En Büyük İnsan Zinciri İstanbul’dan Geçiyor

İnsan zinciri ve insanların giderek daha fazla kendi kendilerine kapandıkları bir zamanda birlikteliği sembolize eden, çimlerde birbirine kenetlenmiş bir dizi eli püskürterek, yüzlerce metrekareyi kaplayan projesinin hedefi, Dünyadaki şehirlerin birbirine tutunmuş kolların benzer resimleri boyamak. Amaç "Birlikte Yaşamak", sınırların ötesine geçmek ve tarihin ölü olmadığını hatırlamak. 

Sokak sanatı ve kırsal sanatı (landart) birbirine bağlayan sanatsal bir hareketin sansasyonel öncüsü olarak tanınan Guillaume Legros’un  (Lakabı Saype, Say ve Peace kelimelerinden oluşturulan kısaltma), Duvarların Ötesinde (Beyond Walls) projesin İstanbul ayağı; İsviçre İstanbul Başkonsolosu Julien Thöni, Fransa İstanbul Başkonsolosu Olivier Gauvin hazır bulunduğu, Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da gerçekleşen basın toplantısında tanıtıldı.


İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür A.Ş., Beşiktaş Belediyesi, Boğaziçi Üniversitesi, İsviçre Başkonsolosluğu, Institut français Turquie ve UPS'in desteğiyle gerçekleşen projenin basın toplantısında; İBB Kültür A.Ş. Kültür Etkinlikleri Müdürü Esra Koraltan, Boğaziçi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Zafer Yenal, İsviçre İstanbul Başkonsolosu Julien Thöni, Fransa İstanbul Başkonsolosu Olivier Gauvin belediyemizden Kurumsal İlişkiler ve İletişim Direktörü Çağdaş Yıldızın konuşmalarından sonra Saype önemli mesajlar verdi. Saype’ın ‘Duvarların Ötesinde’ projesi kapsamında dünyanın en büyük insan zincirini yaratma amacıyla çıktığı yolda Paris, Andorra, Cenevre, Berlin, Ouagadougou, Yamoussoukro ve Torino gibi kentlerden sonra şimdiki durağı İstanbul 

Fikirlerin dolaşımında sanatın büyük önemi var.

İstanbul’da olmakdan duyduğu büyük onurdan söze başlayan Saype, fikirleri harekete geçirmek istediğini, değerleri, inançları paylaşmaya çalıştığını söyleyerek projeye destek verenlere teşekkür etdi.

Saype, “Fikirlerin dolaşımında sanatın büyük önemi var, dil engelinin ötesine geçiyor ve ancak sanatla gerçek bağlar kurulup yaratılabilir. İstanbul’da öyle bir dönemindeyiz ki birçok yerdeki gibi kutuplaşmalar söz konusu. Ancak beraber hareket edersek önümüzdeki sorunlarla baş edebiliriz. Çünkü her şeyiyle çok bağlantılı bir dünya içerisindeyiz. Tıpkı domino taşları gibi. O nedenle sorunlara çözüm bulmak için birlikte, ortak bir sesin oluşturduğu kimlikle hareket etmeliyiz. İnsan zinciri oluşturmak için de kenetlenen ellerden daha anlamlı bir sembol olabilir mi? Burada fiziki değil zihinsel sınırları aşmak istiyoruz ve maalesef insanlık tarihinden beri kafamızda sınırlar var" şeklinde konuştu.

Projelerin oluşmadaki şekillenmedeki fikir kaynağı ile ilgili sorumuzun anahtarı durumundaki vermek istediği mesaj ve en ilgi gören eseri yani mesajı, sorumuza aldığımız cevapla, barışcıl aktivist sanatcı olduğu  izlemini hemen gösterdi.

Bağımsızlığı, Cumhuriyeti, Devrimi Ve Demokrasiyi Kutlayan İkonik Bir Anıt

Saype'nin Afrika'ya sıçrama yapmak isteyişinin ve Ouagadougou, Ulusal Kahramanları anıtının dibindeki çalışması, amacı, bağımsızlığı, cumhuriyeti, devrimi ve demokrasiyi kutlayan ikonik bir anıtın eteğinde önemini vurgulamak.   

Burkina Faso’nun büyük bir güvenlik ve jeopolitik krizden geçtiğini, şu anda ülkenin iyimserlik, destek ve karşılıklı yardımlaşma mesajlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğuna inandığnı, söyledi.

Ouagadougou ve Yamoussoukro gizemleri, göçmenleri insan ticaretine ve bununla bağlantılı sömürü ve istismara karşı savunmasız kılan modern kölelik arasındaki bağlantıyı dile getirmek. 

Göçmenlerin en savunmasız ve hangi koşullarda modern köleliğe açık olduğunu vurgulamak, Köleliğin başlangıç yeri Afrika’ya odaklanmak, insan tarihinin en utanç verici zamanı hatırlatmak.     

Günümüzde seyreden, göçmenlerin insan kaçakçılığın, zorla çalıştırma ve modern köleliğe dikkat çekmek duyarlık kazandırmak savunmasızlık alanların yok olmasın sağlamak mülteciler için çarpıcı 'umut mesajı'oluşturmak.

Toplantı sonrası pandemi nedeniyle geleneksel toplu foto Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall bahçesinde çekiminden sonra basın toplantısı sona erdi.

yilmazparlar@yahoo.com


kaynak: Net Haber Ajans

20 Ekim 2020 Salı

Roman Federasyondan Düğün


 Roman Federasyondan Düğün

Özgürlüklerine tutunmuş gibi görünen, basit şeylerden ve doğanın sağladığı güzellikle nasıl yetineceklerini bilen, birbirine sıkı sıkıya bağlı aile ve topluluk yapıları olan, güvenlik duygusu taşıyan Romanlardan olan İstanbul Roman Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Nebahat Bilgiç kızını evlendirdi.



Roman Düğünü söz konusu olunca eğlence, neşe, mutluluk kaçınılmaz. Bu güzel düğünün Nikah şahitliğini, Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demir Yürek ve Tarım ve Orman Bakanı Baş Danışmanı Metin Özçeri yaptı.




Romanların herkesle kaynaşmasını, Roman toplumu için yeni evlerin yapılmasını, Romanların durumunun iyileştirilmesi, Hükümet ve yerel yönetimler de Romanlarla fazla ilgilenmesini, içlerinden mimar, avukat, doktor vs.çocuklar yetiştirmek isteyen ve eğitimleri için, fakir aile çocuklarına gerekli koşulların sağlanması, çocuklarına burs verilmesi eğitim malzemelerin tedariki gibi faliyetlerine ve diğer yoğun çalışmalarıyla herkesin takdirini kazanan, İstanbul Roman Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Nebahat Bilgiç, kızı Sedef Bilgiç’i Emniyet mensubu Burak Dincel ile evlendirdi.

Nikah iki gün öncesi kına gecesi, eşi benzeri olmayan eğlence neşe içinde geçti. Orijinal Hindistan kıyafetler içinde davetliler gece saatlere kadar doyasıya eğlendiler.

Ailenin öneminin altını çizen, farklı gruplar arasında, bağları gösteren, Roman toplumunda evlilik, geleneksel olarak görücü usulü olması arzu edilir. Potansiyel Gelin-Damat çiftinin ebeveynleri, çocukları için ideal bir eş bulmaya yardımcı olmalarından kaynaklanmaktadır.

Kökleri Hindistan’a dayanan, Avrupa’da 15 milyon olarak tahmin edilen nüfuslarıyla en büyük azınlık grubu teşkil eden Romanlar, Avrupa’da hep dışlanmalarına rağmen ayakta kalmayı başardılar.

Türkiye’deki Roman nüfusu, tam bilinmemekle beraber 2 milyondan fazla olduğu, kimilerine göre 5 milyon gibi rakamlar söyleniyor. Kötü koşullarla, fakirlikle suçların yolu sık sık kesiştiği gerçeğiyle, bazıların suçlara bulaşmış durumda olmasıyla toplumu kötü olarak etiketlemektedir. İşe alınmamaktalardır. Daha iyi koşullarda  yaşamayı amaçlamaktalardır. Eğitimle kariyerli meslek sahibi isimler kazandırılmalı ve bu isimler örnek olmalıdır.



Sağlık, eğitim ve iyi koşullarda ikametgah gibi projeler için, çok fikirlerle Hükümet ve yerel yönetim kapılarını aşındıran, İstanbul Roman Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Nebahat Bilgiç, toplumundaki marjinal konumlarını çalışma, deneysel verileri kullanarak, güç farklılıklarının Romanlar ve yerleşik nüfus arasındaki sosyal ilişkileri nasıl şekillendirdiğini ve damgalanmanın Romanları zayıflatdığı gerçeğiyle iyileştirmenin aynı zamanda tüm toplumuda sağlıklı yapacağı görüşünü savunuyor.

yilmazparlar@yahoo.com

3 Ekim 2020 Cumartesi

Turizmde Beyin Fırtınası


 Turizmde Beyin Fırtınası

Covid Salgını turizmde yeni seyahat trendlerinide beraberinde getirdi. İnsan tutumunu, niyetini temel alan, turistlerin davranışlarını, düşüncelerini anlayan bilinçli turizmin yeni akımlarını öngören, SKAL İstanbul kulübü krize çözüm aradı. Dijital ortamda Zoom üzerinden geniş katılımlı bir çalıştay düzenledi.

Siyasi çerçeve koşullarına bağlı olan, salgın dönem Turizmine kilit kararlar veren siyasi irade olmasına ve ne olacağını tahmin etmek çok zor görünmesine rağmen, sektör tüm krizlerin kralı olarak çözümler üretiyor. Pazar katılımcıları, potansiyel talebi incelemek ve yeni ürünler hazırlamak için buna odaklanıyor.

Üç milyar insan evde oturuyor ve enfeksiyondan korkuyor, sınırlar kapanıyor, vizesiz rejimler iptal ediliyor, uçaklar uçmuyor, oteller boş ve personel işten çıkarılıyor. Ama er ya da geç salgın sona erecek. Dünya karantinalardan çıkmaya, bağları yeniden kurmaya ve seyahat kısıtlamalarını kaldırmaya başlayacak. Bundan sonra turizm nasıl olacak?

Gerek üye sayısı, gerek gerçekleştirdiği projeler ile dünyanın en önemli kulüplerinden olan, Yönetim Kurul Başkanlığını Ayşe Önen’in yaptığı İstanbul SKAL Kulübü yine bir ilke imza atarak, Arama Konferansı konusunun uluslararası öncülerinden olan Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu yönetiminde çalıştay düzenledi. 

Yaptığı açılış konuşmasında Ayşe Önen özetle, Tüm Dünyayı  derinden  etkileyen ve insan hayatını da tehdit eden, benzeri görülmemiş bir süreç  yaşadığımızı, en çok etkilenen, turizm sektörü olduğunu, birkaç aylık iyileşme algısı olsada geleceği şekillendirmeye, çalıştıklarını söyledi.

Başkan Önen, “2020  yaz sezonunu  bitirdik, yaşadığımız  tecrübelerle,  turizm endüstrisinin paydaşları olan bizler, bir araya gelip,  ortak  sorunları  bulmaya, daha iyiye ulaşmak, ve  yeni  normaller  çerçevesinde neler yapılması gerektiğini  belirleyerek,  hedefler  seçmemizi sağlayacak “Arama Konferansı” düzeninde, bir beyin fırtınası yaparak, geleceğe ortak akılla bakmak istedik.” Diyerek Dr. Oğuz Babüroğlu, teşekkür ederek Moderatöre sözü bırakdı. Başkan Önen ayrıca Babüroğlu’na teşekkür ifade eden TEMA vakfina geçmişi, günümüzü, geleceği sembolize eden 3 Fidan bağışladıkları sertifikayı, sanal ortmada takdim etdi. 

Seyahat ve turizm endüstrisinin tüm sektörlerini çatısı altında toplayan tek uluslararası organizasyon olan ve sektörün önemli isimlerini bir araya getiren SKAL İstanbul Kulübü, Eylül ayı toplantısı için bir araya geldi. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını nedeniyle sanal ortamda düzenlenen interaktif toplantı Arama Konferansi ekolünün  öncüsü, Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı Kurucu Yöneticisi, Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Yazar Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu moderatörlüğünde gerçekleşti. 

Yeni dönemle birlikte yeni trendlerin ortaya çıktığından söz eden Prof. Dr. Babüroğlu, inovasyon ve dijitalleşme, hijyen ve sağlık güvenilirliği, temassız işlemler, kişiye özel seyahat ve konaklama tercihleri, yeni turistik bölgelerin tercih edilmesi gibi yeni akımlara değindi. Salgın döneminin olumsuz etkilerini en çok hisseden sektörlerin başında gelen turizm sektörünün yeni düzene uyum sağlamak için neler yapabileceğinin konuşulduğu toplantıda tüm üyelerin interaktif olarak katıldığı bir çalışma gerçekleştirildi. Zoom üzerinden çalışma gruplarına ayrılan üyeler, yeni dönem ile birlikte ortaya çıkan sorunlara çözüm önerileri geliştirdi. 

Grup çalışmalarında üç ana başlık ön plana çıktı

Grup çalışmalarının oldukça verimli geçtiği toplantıda öne çıkan konular arasında her zaman öncelikli olmasına karşın salgın ile birlikte önemi daha da artan hijyen ve sağlık güvenilirliği, online check-in ve check-out işlemleri gibi temassız işlemlerin gerekli yasal düzenlemelerle birlikte aktif hale getirilmesi vardı. Toplantıda öne çıkan bir diğer önemli konu da turizmde yerelleşmeydi. Sınırların kapalı olması nedeniyle dış turizmin yapılamaması, salgın nedeniyle ailelerin ve yakın arkadaş gruplarının bir arada seyahat etmesinin ötesinde geçimini sadece turizm ile sağlayan yerel halkın durmunun salgın ile olumsuz etkilenmesinden ötürü iç turizme ağırlık verilerek Türkiye’nin keşfedilmemiş yeni destinasyonların ortaya çıkarılmasının önemine dikkat çekildi.




Koronavirüs salgınının turizm sektörü üzerindeki şiddetli etkisi sır değil. Ancak çoğu kişi, durumun ne gibi değişiklikler getireceğini, COVID-19 sonrası dönem için turizm trendlerinin neler olduğunu merak ediliyor. Yine uzman görüşlerine göre yeni trendleri ilk bakışda, Uçuşlar yerine yol gezileri, Sağlık turizmi, Vahşi Yaşam Tatilleri, Glamping ve Ekoturizm, Çevrede bisiklet yolları, Gölde dinlenmek vs. deniz kenarında tatil, Aile seyahati, Yalıtılmış bir tatil olarak belirliyorlar.

Korkunun anahtar olduğu, bilinmeyenden korkma, enfeksiyon korkusu, birine dokunma, dokunulma, aile ve arkadaşlara bulaşma korkusu, birçok cephede ortadan kalkması ve tamamen ortadan kaldırılması için çok sayıda iyi haberin olması zaman alacak. O zamana kadar seyahat ve turizm tam anlamıyla küçük kulübesinde kalacak..

Yakın gelecekte, her biri kendi açısından önemli olan olası eğilimler uzmanlara göre; Ülke sınırları bir süre herkese açık olmayabilir. Bazı coğrafyalar bir süre tehlikeli olarak algılanabilir, ziyareti düşünülmez gelebilir. İş seyahatleri önemli ölçüde azalabilir. MICE pazarı bir süre çok zor duruma girebilir. Mega etkinlikler daha az çekici hale gelebilir. 

Grup yolculuğu küçülebilir. Boş zaman seyahatleri de bir süre azalabilir. Daha az sayıda öğrenci eğitim görmek için yurt dışına seyahat edebilir.  Din turizmi düşebilir. Emekli. olgun gezginler en büyük ölçüde etkilenebilir. Turizm, daha fazla iç yönelimli iç turizme dönebilir. Destinasyon düğünleri ciddi bir düşüş yaşayabilir. Okul gezileri kuruyabilir. Doğa zafer kazanabilir. Büyük olasılıkla doğa ve yaban hayatı, önümüzdeki aylarda anıtlara ve tarihe tercih edilebilir. Hava yolculuğu daha pahalı hale gelebilir. Havaalanları daha az kalabalık olabilir. Bu, havalimanlarında perakendecilikten makul ölçüde büyük potansiyel alan yiyecek ve içecek, yaşam tarzı, elektronik ve daha birçok marka etkilenebilir. Lüks oteller daha ucuza gelebilir. Yolculuklardan bir süre uzak durulabilir  Yol gezileri daha fazla tercih edilebilir. Aileler ve gençlerin, özellikle uzun hafta sonları ve kısa tatiller için, daha fazla dışarı çıkmayı tercih etmesi muhtemeldir. Memleket yolculuğu büyük bir segment olabilir. Yiyecek ve İçecek tüketimi etkilenebilir. Gastronomi turizmde düşüş yaşanabilir. Alışveriş ciddi bir gerileme yaşayabilir.

Müşteri daha fazla seçeneğe, daha fazla esnekliğe sahip olarak temel faktörler şunlar olacaktır:;Güvenlik: hem algılama hem de gerçeklik önemli olacaktır. Sağlık: hükümet zorunlu kontroller getirebilir. Hijyen: Bundan ödün verilmeyecektir. Markalar: Kaliteden yana olanlar kazanacaktır. Değer: İyi para için iyi bir değer, yeni anlayış olacaktır.

yilmazparlar@yahoo.com

      

Kaynak; Net Haber Ajaans

14 Eylül 2020 Pazartesi

Kozmetikde Arıcılık Ürünleri-BEE O propolis-Yılmaz Parlar


Kozmetikde Arıcılık Ürünleri

Bal, arı sütü, polen, arı ekmeği, propolis, balmumu gibi biyolojik olarak aktif maddeler bakımından zengin içeriğe sahip doğal ürünler olan arıcılık ürünleri, sadece gıda ilaç değil, aynı zamanda mükemmel bir kozmetik ürünüdür. 



Arıcılık, türev ürünleriyle tedavi (apiterapi) medikal sektörün ve gıda sektörün yanı sıra kozmetik sektöründe gözbebeği durumunda yaygın olarak gelişmiştir.

Türkiye'nin ilk ve tek en büyük propolis üreticisi BEE’O ürün gamını, içeriğin temeli arıcılık olan yeni cilt bakım ürünlerinleriyle zenginleştirdi.
Günümüz arıcılık ürünleri, tüm dünyada tıp endüstrisinde ve diyet beslenmesinde ve kozmetikte güçlü bir yer edinmiştir.
Arı ürünlerinin yüksek biyolojik aktivitesi, onları birçok kozmetik ürününün vazgeçilmez bir bileşeni haline getirmiştir.

“Sözleşmeli Arıcılık Modeli” ile Anadolu’nun değerli arı ürünlerinden oluşan inovatif ve katma değerli % 100 doğal karışımlar, tabletler, damlalar, sprey, shot ve şuruplar üreten, Türkiye’nin ilk ve tek yerli inovasyon ödüllü propolis üreticisi BEE’O Propolis, yeni Apicare cilt bakım ürünleri serisini tanıttı.

Zoom Basın toplantısında, BEE’O Propolis’in kurucularından, Genel Müdür Gıda Yüksek Mühendisi Aslı Elif Tanuğur Samancı, yeni ürünlerin sunumunu gerçekleştirdi. 

Uluslararası Bal Komisyonu üyesi, TSE Ayna komite üyesi ve Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) arı ürünleri standardı komisyonu üyesi olan Aslı Elif Tanuğur Samancı, Türkiye’de arıcılık sektörüne yaptıkları yatırımları, propolis, arı sütü, polen, arı ekmeği ve ham bal gibi değerli arı ürünlerinden ve bunların insan sağlığı ve beslenmesindeki önemini vurguladı.

BEE’O Propolisi, 2013 yılında, Ziraat yüksek mühendisi- arıcılık uzmanı Taylan Samancı ve Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu ile birlikte İTÜ ARI Teknokent'te KOSGEB AR-GE desteği ile kurduklarını belirten Aslı Elif Tanuğur Samancı, 2013 yılında 10 arıcı ile başladıklarını, bugün 4000 sözleşmeli üretici ile 450.000 arı kovanına ulaştıklarını belirtdi.

6.000 metrekarelik tesisleri, 160’tan fazla çalışanı ile Türkiye'nin en büyük propolis, arı sütü, arı ekmeği, polen ve ham bal üreticisi olduklarını ve 14 farklı ülkeye ihracat yaptıklarını belirten  Samancı, Anadolu propolisi bir dünya markası yapmayı hedeflediklerini açıkladı.




Tanuğur Samancı, "Şu anda ürünlerimiz, doğrudan satışın tüm avantajlarını online alışveriş keyfiyle birleştiren e-ticaret sitemiz www.beeo.com.tr'de ve Hipermarket zincirler başda olmak üzere 3.000’in üzerinde perakende satış noktasında, ayrıca BEE'O UP markasıyla 25.000 eczanede yer almaktadır.
Amerika'da ise BEE&YOU markamız  e-ticaret sitemiz uygulama ile ürünlerimize  her an, her yerde 7/24 ulaşmalarını kolaylaştıran, www.beeandyou.com üzerinden, Amazon, Wallmart, E-bay'de ve CVS eczane zincirleri ile 3.500 perakende satış noktasında ürünlerimiz satılmaktadır.” Şeklinde satış hakkında bilgileri verdi.
Güney Kore, Almanya, Hollanda, Belçika, İsveç, İngiltere, Fransa, Avusturya, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Dubai, Kıbrıs ve Suudi Arabistan gibi ülkelere de ihraçları olduğu, 7 yıllık firma oluş süreçlerinde, 33 farklı ulusal ve uluslararası ödüle layık görüldüklerini aktardı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından da arı ürünleri konusunda Ar-Ge merkezi olarak tanımlandıklarını, yeni cilt bakımı serisi ürünleri geliştirmek için eczacı, kozmetolog, gıda mühendisi, biyolog ve kimyagerlerden oluşan 15 kişilik bilimsel ekip ile 2 yıl süren Ar-Ge projelerine 3.000.000 TL bütçe ayırdıklarını sözlerine ilave etdi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden mezun Tanuğur Samancı, aktif bileşen içeren benzersiz bir formüle sahip çok amaçlı ürünleri hakkında bilgilendirmede; “Türkiye’de ilk kez propolis ve mineral çinko içeren doğal mineral filtreli, kimyasal filtre içermeyen, tamamen doğal bileşenlerden oluşan, patentli cilt bakım ürünlerimizi geliştirdik. Güneş kremi çeşitleri, nemlendirici vücut losyonu ve bebek pişik kremi ürettik. Arıcılık ve arı ürünleri ile ilgili yatırımlar yapmaya, katma değerli inovatif yeni ürünler geliştirmeye devam ediyoruz.”




BEE’O Apicare Vücut Güneş Kremi

Propolis ve çinko minerali ile güneşin zararlı ışınlarına karşı doğal koruma sağlayan vücut güneş kremimiz her cilt tipine uygun olması ile öne çıkıyor. Kemiklerimiz ve cildimiz güneşten yararlanırken, zararlı UVA ve UVB ışınlarını filtre eden propolis ve mineral çinko ile fark yaratan krem, tamamen doğal formülü ile paraben ve renklendirici madde içermiyor. Ürünümüz SPF 30 koruma özelliği gösteriyor. Üründe etken madde olarak, propolis ve mineral çinkonun yanında, shea yağı ve aleo vera da bulunuyor. Bu doğal bileşimi ile, cilde yumuşaklık kazandırırken, kuru ve hasar görmüş ciltler için aktif, onarıcı ve koruyucu bir rol oynuyor. Aynı zamanda cildin su kaybetmesini önlemeye destek oluyor.’’ diye açıklamada bulundu.

BEE’O Apicare Yüz Güneş Kremi

Tanuğur; ‘‘Artık yaz kış cildimizi güneşten korumamız çok önemli. Cilt kırışıklıklarının ve lekelerinin sebebinin güneş olduğu biliniyor. Doğal içeriği ile güneş lekelerine karşı koruyucu etki sağlaması için özel olarak ürettiğimiz yüz güneş kremimiz, propolis, çinko, B5 vitamini, zeytinyağı, aloe vera ve shea yağı içeriyor ve formülünde paraben ve renklendirici bulunmuyor. Güneşin zararlı UVA ve UVB ışınlarına karşı %100 doğal koruma sağlıyor. İçeriğindeki doğal bitkisel yağlar, vitaminler ve propolis ile cildinizi güneşten korurken beslemenin en doğal yolu.’’ dedi.

BEE’O Apicare Çocuk Güneş Kremi

Tanuğur; ‘‘Çocuk güneş kremimiz, 50 SPF güneş koruma faktörü ile çocukların narin ve hassas ciltleri için gereken ekstra korumayı sağlıyor. Propolis, çinko, B5 vitamini, E vitamini ve shea yağı ile formüle ettiğimiz ürünümüz, tamamen doğal, paraben ve renklendirici içermiyor. Çocuklar için %100 doğal koruma sağlıyor. Doğal bileşimi ile, cilde yumuşaklık kazandırırken, kuru ve hasar görmüş ciltler için aktif, onarıcı ve koruyucu bir rol oynuyor. Aynı zamanda cildin su kaybetmesini önlemeye de destek oluyor. Mineral çinkonun suya dayanıklı özelliği ile ciltte sürekli bir bariyer oluşturan krem, özellikle uzun süre güneşe maruz kalan çocuklarda annelerin yeni tercihi olacak.’’ diye açıkladı.

BEE’O Apicare Güneş Sonrası Losyonu

Tanuğur, güneş sonrası losyonu ile ilgili ‘‘İçeriğindeki E vitamini, aloe vera, shea yağı ve susam yağı ile cilde anında ferahlık ve bakım sağlayan ürünümüz, tamamen doğal bileşenlerden oluşuyor, paraben ve renklendirici içermiyor. Formülünde bulunan propolis ve bitkisel yağlar ile hassas ciltler dahil her cilt yapısına uygun olan losyonumuz, cildin nem dengesini korurken, pürüzsüz ve parlak bir görünüm sağlıyor. Özellikle kuru ciltlerde görülen pullanmayı azaltarak, deri esnekliğinin geri kazanılmasına destek oluyor. Kuru veya hasar görmüş cildin görünümünü̈ de iyileştirirken, kızarıklık ve tahrişi azaltıyor.’’ dedi.

BEE’O Apibaby Pişik Kremi 

Tanuğur, bebek pişik kremi ile ilgili şunları ifade etti; ‘‘Propolis, mineral çinko, B5 vitamini, shea yağı ve jojoba yağı ile formüle edilen ürünümüz, bebeklerin hassas ve narin cildi için, çok özel bir bakım sağlıyor. Tamamen doğal bileşenlerden oluşması annelerin içini rahatlatıyor. Her bez değişiminde kullanıma uygun, kolayca sürülebilir özellikte bu ürün, renklendirici, paraben ve parfüm içermiyor. İçeriğindeki propolis ve mineral çinko ile antibakteriyel, antifungal ve antioksidan özellik göstererek pişik oluşumunu önlemeye ve ciltteki tahrişi gidermeye yardımcı oluyor. B5 Vitamini ve shea yağı ise, cildin nemlendirilmesine ve beslenmesine katkı sağlarken, cilt yüzeyindeki kızarıklara karşı da koruyucu özellik gösteriyor.” dedi.

Modern bir insanın hayatı kozmetik olmadan düşünülemez. Modern tüketici, doğal içeriklere dayalı formülasyonları tercih etmektedir. Kozmetik kavramı sadece kozmetik ürünleri değil, aynı zamanda bazı eksiklikleri gidermeye yönelik prosedürleri de cilt hastalıklarının önlenmesi, cilt yaşlanmasının önlenmesi vb. İçerir.

Bal, modern kozmetikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Cildin beslenmesini normalleştirir, kan dolaşımını ve metabolik süreçleri uyarır, hasarlı cildin yenilenmesine yardımcı olur, mikroorganizmalar dahil olmak üzere olumsuz çevresel faktörlerin etkisine karşı direnci artırır.

Lokal bağışıklığı sağlayan hücrelerin potansiyeli artırılarak cilt gençleşir ve hücre yenilenmesi hızlanır. Arı sütünün protein, yağ, çeşitli vitamin ve hormon içeren kozmetik ürünlerde kullanılması cilt hücrelerinin yaşamsal işlevlerinin iyileştirilmesine yardımcı olur.

Polen içeren kremler ve losyonlar oldukça besleyici ve antiinflamatuardır. Cildi erken yaşlanmaya karşı iyi korurlar. Arıcılık ürünleri ve kullanımları tüm insan vücudu üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir, bağışıklık sistemini güçlendirir. Arı sütü, propolis, polen, arı zehiri hemen hemen tüm bilinen vitaminleri ve birçok minerali içerir.

Arının endemik bitkilerde dahil olmak üzere çiçeklerden topladığı içerikler Cildin sıkılığını ve elastikiyetini geri kazandırmak ve yaşa bağlı değişikliklerin neden olduğu yaşlanma ile mücadele etmek için yoğun besleyici kompleks sağlar.Tazelik ve sağlık hissi verir
yilmazparlar@yahoo.com